“2026 bütçesi bir ‘kemik sıyırma’ bütçesidir”
“Her 100 liranın sadece 1 lirası yoksula, 3 lirası faize gidecek.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Gamze Taşcıer, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin geneli üzerinde görüşlerini dile getirdi.
Taşcıer konuşmasında, “ortalama gelir artıyor” diyerek olmayan bir başarı hikayesini anlatıyorsunuz. Ücretler erirken, yoksulluk derinleşiyor. İşte bu yüzden “dezenflasyon” değil, “gelir erozyonu dönemi” yaşıyoruz” diyerek iktidarın tercihlerinin emekten değil sermayeden yana olduğunu vurguladı. Taşcıer, ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşemeyince Cumhurbaşkanlığı’na yürüyerek taleplerini dile getirmek isteyen ancak polis tarafından engellenen Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun hazırladığı raporu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a bizzat sundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer’in Plan Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşma şu şekilde:
“Bütçe, siyasi iktidarın ideolojik kimliğinin aynasıdır.
Kime vergi yükü yüklüyorsunuz, kimden vergi almıyorsunuz, hangi kalemleri büyütüyor, hangilerini kısıyorsunuz — işte bütün hikâye buradadır.
23 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz.
23 yılda 24 bütçe sundunuz.
Her biri aynı retorikle başladı: “İstikrar, refah, büyüme.”
Peki sonuç?
Bugün Türkiye, dünyanın en yüksek enflasyonuna, OECD’nin en düşük satın alma gücüne, dünyanın en bozuk gelir dağılımına sahip ülkelerden biri.
Önce en temel tespitten başlayayım.
2026 bütçesi bize “refahın adil paylaşımı”nı değil, “yüksek faiz ödemeleri ve dolaylı vergilerle çevrili bir kemik sıyırma” dönemini anlatıyor.
Yani, milletin vergileriyle toplanan her 100 liranın 1 lirası yoksula, 3 lirası faize gidecek.
Bir zamanlar “faiz lobisi”nden şikâyet ediyordunuz, bugün bütçeyi o lobinin hizmetine sunmuşsunuz.
Faize para var, ama emekliye, çalışana, yoksula gelince kaynak yok deniyor.
Bütçe sunumunuzda “dezenflasyon sürecine girdik” dediniz.
Hangi dezenflasyon?
2024 sonunda TÜFE %44,4’tü. 2025 Eylül’de %33,3’e düştü.
Peki, pazarda, mutfakta, markette, kira ve fatura ödemelerinde hangi vatandaş bu düşüşü hissetti?
Enflasyon düşse de hayat pahalılığı düşmüyor.
Çünkü iktidarın tercih ettiği ekonomi politikası ücretlinin gelirini reel olarak eritiyor.
Gıda enflasyonu %40’ dayanmış.
Kiralar kanatlanmış.
Ulaşım gideri, ısınma bedeli yani yaşam maliyeti bugün 40 bin liranın üzerinde.
Peki ya emek gelirlerine ne olmuş?
Asgari ücret yıl ortasında artırılmamış. Neredeyse 6 bin lira erimiş.
Emekli maaşları, açlık sınırının yanına bile yaklaşamaz olmuş
Kamu işçisi, devlet memuru yoksulluk sınırının altında ezilmiş.
Ama “ortalama gelir artıyor” diyerek olmayan bir başarı hikayesini anlatıyorsunuz.
Kısacası ücretler erirken, yoksulluk derinleşiyor.
İşte bu yüzden “dezenflasyon” değil, “gelir erozyonu dönemi” yaşıyoruz.
Bugün ülkede her üç kişiden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Asgari ücretli ay sonunu getiremiyor, emekli pazara çıkamıyor.
Milyonlar gıda enflasyonunda eziliyor.
Sosyal yardımlar, enflasyonun çok gerisinde.
Sosyal güvenlik sistemine yapılan katkılar, artan nüfusa ve yaşlılığa rağmen yerinde sayıyor.
Ama hükümetiniz bu açığı, yapısal reformlarla değil, borçla, geçici gelirlerle kapatmayı tercih ediyor.
Yani günü kurtarıyor ama geleceği ipotek altına alıyor.
Çocuk yoksulluğu, eğitimde fırsat eşitsizliği, bölgesel uçurumlar, erken çocukluk yatırımları yani sosyal harcamalara ayrılan toplam kaynak bütçenin %12,6’sı.
Bu da kalıcı yoksulluk düşüşü değil, fiyat şoklarının etkisini hafifletme stratejisidir.
Üretim ekonomisi yerine hala borç ekonomisini tercih ediyorsunuz.
Yatırımların payı düşüyor, faiz ödemeleri artıyor.
Bu bütçe, alın teriyle değil, borç faiziyle büyümeye çalışan bir ekonominin bütçesidir.
Oysa Türkiye’nin ihtiyacı belli:
Üreten, adil bölüşen, sosyal devlet ilkesini güçlendiren bir bütçe.
Yani, yandaşın cebini değil, umudunu büyüten bir bütçe.
Tabii bundan haberiniz olamadığı için böyle bir bütçeyi hazırlamanız çok normal.
Çünkü size ulaşmaya çalışan toplum kesimlerine o kadar uzaksınız ki!
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı,
Bundan iki ay önce bu ülkenin en büyük 3. Memur konfederasyonu size hazırladıkları raporu sunmaya çalıştılar. Cumhurbaşkanlığına gelmek için çabaladılar. Ama sayılarının 10 katı polisle karşılaştılar. Dilekleri, temennileri insaniydi. İnsan onuruna yaraşırı bir yaşam talepleri vardı.
Ücretlerden, sendikal haklara, toplu sözleşmeden, yaşadıkları özlük hakları sıkıntılarına...
Bu ülkenin memurundan, asgari ücretlisinden, işçisinden korkmayın.
Korkmayın, onlara kulak verin.
Sözlerini taleplerini dinleyin ki, her seferinde böyle bütçelerle karşımıza gelmeyin.
Şimdi onların size ulaştıramadıkları bu raporu size vereceğim.
Bir sonraki bütçeyi işçiden, emekliden, emekçiden, emekten, emekçiden yana yapmak için bir referans olur!”