Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Medya ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) gerçekleşen bütçe görüşmelerinde İletişim Başkanlığı bütçesi üzerine CHP grubu adına önemli açıklamalarda bulundu. Bulut, konuşmasında İletişim Başkanlığı’nın kendi stratejik planındaki tanımından uzaklaştığını ve basının üzerinde büyük bir baskı uygulandığını vurguladı.
"BASIN DESTEKLENMİYOR, SUSTURULUYOR!"
İletişim Başkanlığı’nın stratejik planındaki "Yerli ve yabancı basın yayın organlarının ve mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmaya yönelik düzenlemeler yapmak ve gerekli tedbirleri almak" tanımına dikkati çeken Bulut, "En büyük yalan; ne kolaylaştırıyor ne de destekliyorlar. Çünkü bugün yaşananlara baktığımızda örneğin basın baskı altında, basın korunmuyor susturuluyor, basın genişletilmiyor boğuluyor. Tüm bu yaşananların bir sebebi de muhalefetin sesini kısmak" ifadelerini kullandı.
Gazetecilerin karşılaştığı zorluklara değinen Bulut, eleştiren gazetecilere uygulanan akreditasyon iptallerine sert tepki gösterdi. "Eğer soru soran gazeteci, eleştiren gazeteci, gerçekleri yazan gazeteci ise, attığı gazete başlığı bile sinirlerini bozuyorsa akreditasyonunu anında iptal edebiliyorlar. Bu yaşananlar 28 Şubat tarihinde bile yaşanmadı. O gazeteci sadece saraydan değil, aynı zamanda işinden de edilebiliyor" dedi.
"ANITKABİR GAZETECİLERE KAPALI, SLOGAN ATMAYA GİDENLERE AÇIK!"
Basın mensuplarının kamu alanlarına erişim kısıtlamalarına da değinen Bulut, "Öyle bir düzen kurmuşsunuz ki eskiden bir basın kartı olan her türlü etkinliğe, her türlü basın açıklamasına gidebiliyordu. Şimdi ise Anıtkabir'e bile gidemez hâlde. Anıtkabir Erdoğan'a slogan atmak için gidenlere açık, gazetecilere kapalı" sözleriyle eleştirilerini sürdürdü.
İLETİŞİM BAŞKANLIĞI NEREDE?
Bulut, İletişim Başkanlığı'na önemli sorular yöneltti: "Tarihinde ilk defa bir gazeteci bir eylemi takip ettiği için tutuklandı. O arada İletişim Başkanlığından çıt çıkmadı. Yine, ulusal gazeteler, televizyonlar engelleniyor. Sözcü TV on gün, Halk TV beş gün kapatıldı; İletişim Başkanlığından tek ses çıkmadı."
Özellikle Tele1'e kayyum atanması olayını "Türkiye siyasi tarihi için ve basın tarihi için bir utanç vesilesi" olarak değerlendiren Bulut, Merdan Yanardağ'ın ifadesi dahi alınmadan uygulanan bu kararın basın özgürlüğüne darbe vurduğunu belirtti. "Burada nerede kolaylaştırmak? Nerede gazetecilerin görevini korumak, kollamak?" diye sordu.
DEZENFORMASYON YASASI VE GERÇEKLER
Geçtiğimiz yıl çıkarılan dezenformasyon yasasının amacından saptığını belirten Bulut, Gülşah isimli bir vatandaşın yaşadığı kötü tecrübeyi örnek gösterdi. Kemoterapi tedavisi görürken hakkında atılan iğrenç iftiralara karşı bu yasanın neden sessiz kaldığını sordu. "Dezenformasyon yasası dediğiniz burada görev alması gerekiyor. Burada dezenformasyonla ilgili mücadele edilmesi gerekiyor ama o gün hiç kimse bir şey yapmadı" şeklinde konuştu.
Bulut, İletişim Başkanı Burhanettin Duran'a seslenerek, "Böylesi bir iğrenç olayda kardeşimizin kemoterapi tedavisi görürken atılan iğrenç 'tweet'leri atanlara en küçük bir muamele yapılmadı. Sizden bu konuda görev istiyoruz" dedi ve 37 yaşında vefat eden Gülşah adına bu görevin yerine getirilmesini talep etti.
"DEZENFORMASYON MERKEZİ, DEZENFORMASYON ÜRETEN BİR MERKEZ HALİNE GELDİ"
Dezenformasyon merkezinin adeta dezenformasyon üreten bir merkez haline geldiğini iddia eden Bulut, TRT örneğine değindi. TRT'nin bazı olaylardaki tutumunu eleştirerek, "19 Mart darbesinden sonra havuz medyasına TRT'yi dâhil ederek bir linç kampanyası yürütüldü. Masumiyet karinesi ayaklar altına alındı. Belediye başkanlarımız, bürokratlarımız peşinen suçlu ilan edildi" dedi.
Yalan iddialarla ilgili olarak, "Bavullarda, jammmerlarda para var.’ dediler, çıkmadı. ‘1.200 küsur cep telefonu dağıtıldı.’ dediler, çıkmadı, bunlar hiçbir iddianamede bile çıkmadı" sözlerini aktaran Bulut, bu tür iddiaların sahiplerinin pişkinlikle "insanın ağzından laf kaçabilir" diyerek sorumluluktan kaçtığını ifade etti.
Burhanettin Bulut konuşmasının sonunda, bu davaların televizyonlarda görülmeye devam etmesi durumunda hukukun değil, sadece algı yönetiminin var olduğunu ve bu algı yönetiminin başında da İletişim Başkanlığı’nın bulunduğunu dile getirerek sözlerini tamamladı.